Belediye reisi, kafasının biraz ağır işlemesine rağmen hakikati görmiye başlamıştı.
— Çarpıklık işin başında, diyordu, her nasılsa verilen yanlış haber üzerine sancak merkezinden hareketzedegâna dağıtılmak üzere para geldi. Ortada hareketzede yok. Mutasarrıfa bunu açıkça bildirmiye cesaret edemediğimiz için başladık kasabada pertavsızla hareketzede aramıya. Bütün pislik buradan çıktı.
Kaymakam dargın bir çehre ile:
— Birader bir tuhaf konuşuyorsunuz gibime geliyor, dedi. Burnundaki benin nihayet kanamıya başladığımı gören belediye reisi mendilini çıkararak teminat verdi:
— Sözlerimin kafiyen zatıâlinize şümulü yok. Nihayet siz de insansınız. Yaralandınız, bir yahut iki gün, hem de doktor
raporu ile yatağınızdan çıkamadınız. Ne olduysa sizin hastalığınızda oldu.
Halil Hilmi Efendi dudak ucu ile:
— Evet öyle, dedi. Sonra kendi kendine:
— Nafile biz bu hastalığı bir zaman üzerimizden atamıya- cağız, dedi. Başımız sıkıldıkça can kurtaran simidi gibi sarılacağız. Ne çare kader!..
XIV. Yardım heyeti
Jandarma kumandanı dediğini yaptığı için mi, yoksa mu- hacırlar bu ümidin de dipsiz kile olduğunu amelî mantıklari-le anladıklarından mı? ertesi ve daha ertesi günler rahat geçti.
Fakat üçüncü gün, yani zelzelenin tam haftasında, arabalar ve atlarla, kasabaya giren yardım heyeti yeniden her şeyi altüst ediyordu.
Oldukça zarif ve şakacı bir adam olan ' -'alil Hilmi Efendi - keyfi yerinde olsaydı - ayaklarında dolaklar, omuzlarında mataralar ile odasına giren heyet azasını şöyle karşılardı:
— Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Mutasarrıf beyefendinin hareketzedelerin yardımına koşmak üzere müstacelen yola çıkardığını müjdelediği heyet sizsiniz değil mi? Bunu bilmesem sizi çadırlarınız, sandıklarınız vesairenizle Hicaza giden Sürre alayı sanırdım. Bu ne sürat! Feneri nerede söndürdünüz? İnsan hakikaten kuş misali... Geçen hafta n| redeydiniz, bu hafta neredesiniz bakın. Neyi soruyorsunuz? Zelzeleyi mi? İzin verirseniz evrakı, daha doğrusu tarihi bir tetkik edeyim. Nuh tufanından bir müddet sonra kasabamızın başmdan hakikaten böyle bir felâket geçmiştir...
Halil Hilmi Efendi bunları söyliyemedi, söyliyemezdi, çünkü onun için asıl büyük zelzele şimdi oluyordu. Hele boynuna kocaman bir fotoğraf makinesi takmış sarı kıvırcık saçlı, mavi gözlü bir maiyet memurunun kaymakam vekili olarak gönderildiğini öğrendiği dakikada...
Heyet reisi olan bir kekeme doktor bütün gayretlere rağmen seferberliğin ancak üç günde tamamlanabildiğim, yine hatır ve hayale gelmez bir takım aksiliklerden dolayı üç gün de yollarda kalındığını uzun tafsilât ile anlattı: «Yaaa!.. Vah vah... Allah Allah! vay, vay, vay!..» yolunda nidalarla dinler gibi görünüyor, fakat zihni yalnız asıl ehemmiyetli, mesele ile, kendi meselesile meşgul oluyordu:
Bu fotoğraflı sarı oğlanın ihtiyar ve kimsesiz Halil Hilmi efendinin ocağına incir dikmiye geldiğine şüphe mi var?
Kaymakam sık sık sancak merkezine inen ve orada pek çok kimseleri tanıyan Ohanesln birkaç defa bu Eşreften bahsettiğini hatırlıyordu. Eşref mutasarrıf Hamit Beyin akrabalarmdan-dı. Hâmit Bey ona kızını vererek yakınlığını daha da arttırmak niyetinde idi. Bu genç Mülkiye mezununu iki yıl evvel mektepten çıkınca vilâyet maiyet memurluğuna tayin ettiren oydu. Şimdi de rivayete göre, onun için vilâyet dahilinde münasip bir kaymakamlık aranıyordu.
İhtiyar ve kimsesiz Halil Hilmi Efendi kör kör parmağım gözünde, ayakları altına atılan bu karpuz kabuğuna basmamak için ne yapacaktı
Kaymakam şaşkın | ve perişan kendi halini düşünürken heyet azalan bitip tükenmez sualler soruyorlardı. Bunlar zelzeleye dair değildi. O daha sonra, yol yorgunluğu geçtikten sonra düşünülecekti. Şimdilik daha acele halledilmesi lâzım meseleler yardı. Nerede kalacaklardı? Temiz otel, temiz hamam, temiz lokanta bulmak mümkün müydü? Yani açıkçası kasabaya yardıma gelen heyet şimdilik ondan yardım bekliyor kendileri için bir şey düşünülüp hazırlanmamış olmasına hayret eder gibi görünüyordu.
Kaymakam, dibi kırmızı mühür mumu ile davet edilmiş misafirlerine ikramda kusur eden bir ev sahibi gibi ellerini oğuşturuyor:
— Merak buyurmayın, belediye reisi Reşit Bey istirahati-nizi temin eder, diyordu.
Bir hanedan kişi olan Reşit Bey, resmî işlerde biraz ağır olmakla beraber, misafir ağırlama işlerinde eşi bulunmıyan bir zattı. Hem ,üe masrafın çoğunu kendi bedeninden ödemek şartile.
Kaymakam yardım heyeti azalarını takımile ona kavanço etti ve odasında kendi derdile, yani yeni kaymakam vekili Eşrefle yalnız kaldı.
XV. Kaymakam vekilli
Muhasebe odasındaki muvakkat makamı resmînin sefaletini, köşedeki asker battaniyesi ile örtülü karyolayı, Hurşidin duvalardaki çivilere astığı havlu, entari, frenkgömleği vesaire gibi salkım saçak ve laubali eşyayı mazur göstermek için ha-lil Hilmi Efendi biraz evvel yine hastalığından bahse mecbur olmuştu. Fakat tehlikenin şaka götürmezliği karşısında şimdi sapsağlam ayağa kalkıyor; odanm içinde yirmi yaşında delikanlı adımları ile dolaşıyordu. Hattâ çok korktuğu kasık çıkma tehlikesine rağmen, üstü defterlerle dolu yüklü ağır bir masayı pencerenin önünden köşeye çekerek camı açtı. Eşref kaymakamı iyi olmuş gördüğüne seviniyordu. Anlattığına göre, birkaç gün izin alarak dinlenmiye geldiği Saneak- tan bu vekâlet emrini alınca adamakıllı canı