Hâmit Bey, boğazında hafif bir tıkantı ile kaymakamı uğurladıktan sonra derin derin düşünüyor, çok sevdiği yeni mısraı içi yanarak okuyor:

«Viran olası hanede evlâdü ayal var»

Ve sokakta, başı önüne düşmüş, gözleri dalgın bir başka ihtiyar, bunun garip bir yangısı gibi, tekrar ediyor:

«Viran olası hanede»

XXVI. Ortalık karışıyor

Birinci Umumî harp yaklaşıyor, Sarıpmar zelzelesi hâlâ hızını kaybetmemekle beraber, bazı günler gazetelerin ikinci, üçüncü sayfalarına düşerek yerinde «Ufku siyasî kararıyor». «Alman İmparatoru bir tehdit nutku söyledi», «Rusyada umumî seferberlik şayiaları» şeklinde korkunç başlıklar beliriyordu.

«Sancağı şerif» in hangi tarafa karşı dalgalanacağı henüz pek iyi bilinmediğinden İstabulda büyük bir siyasî faaliyet başlamıştı. Sefarethanelere ve büyük otellere her gün karadan |ve denizden alay alay misafirler ve seyyahlar geliyor, Tarab-yada danslı ziyafetler veriliyor, Babıâli koridorlarında ve gaze¬te idarehanelerinde spor elbiseli, kalın gözlüklü ve kunduralı | =%*• bir takım adamlar dolaşıyordu.

1 Bir sabah Nidayı Hak'ın baş sayfasında İstanbuldaki bazı zengin Cava ve Sümatra müslümanlarının «Sanpınardaki felâketzede kardeşlerin tehvini ıztırabı için» büyücek bir iane verdiklerine dair bir haber çıkmıştı. Ertesi gün Alman ve Avusturya sefirleri Dolmabahçe sarayına ve Babı âliye giderek Almanya İmparatoru İkinci Vilhelm ile Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı Fransova Jozefin «Sarıpmar ahaliî islâmi-yesinin uğradığı ağır felâketten duydukları samimî teessürü arz ve Tanrının memaliki Osmaniyeyi bundan sonra bu gibi felâketlerden korunması temennisinde bulunduklarını beyana» memur olduklarını söylediler. Sefirler harap evlerin ve hele çökmüş cami ve minarelerin tamirine yardım için para da getiriyorlardı. Haftalardan beri nutuklar, makaleler, dualar ve davullarla bütün memlekette toplanabilmiş ianenin yekûnunu bir, iki defa geçmiş olmasına göre, göz kamaştırıcı bir para. Fakat bir Sancağı şerif, başta iki büyük boğazı ile bir memleket ve bir ordu satın almak hevesile sürülen bir pey olmasına göre, hiçin hiçi...

Bunu çok geçmeden Londra ve Parisin gözyaşları ve paralan takip etti. ,

Avrupa ile beraber gülmeyi ve ağlamayı âdet etmiş münevverler de yeni bir heyecanla bir hamle daha yapınca iane paraları gazete sütunlarına sığmamıya, oluklardan taşan bir bereket yağmuru halini almıya başladı.

* * * Dahiliye nazırı müsteşara:

— Yahu, ne yapacağız, dedi. Nasıl çıkacağı? bu işin içinden?

— Vallahi nasıl irade buyurursanız öyle olacak. Vali zelzele haberinin maalesef mübalâğalı olduğunu...

— Maalesef mi?

— Maalesef verilen yanlış haberlere raci... Kasabanın sapasağlam verinde durmasına sevinmekten başka ne yapılabilir?

— Peki, haberler yanlışmış da kendisi neden doğrusunu» vermemiş?

* '* '

''—H-'—T-r

— O da kabahati mutasarrıfa yıkıyor. Daha doğrusu üstü örtülü olarak bize çatıyor. Kelimeleri aynen hatırlıyamıyacağım» emrederseniz bulup takdim ederim. Fakat meali şu: Mutasarrıf mızmız, hastalıklı bir kalem efendisidir. Burnunun dibindeki bir kazada, pek de bir inceliği olmıyan böyle

bir işin altından kalkacağını zannetmek benim bir hatam olmuştur. Birkaç defa kaldırılmasını istediğim halde, cevap bile verilmedi. Kelimeler bunlar değil tabiî...

Dahiliye nazırı gülümsedi:

— Olsa da ziyam yok. Daha odun gibilerini de kullanır o...

— Hülâsa vali kabahati mutasarrıfa yıkıyor, ayni zamanda da böyle cansız ve teşebbüssüz bir Babıâli efendisini başına musallat ettiğimiz için bize...

— Onun aklı ermez öyle şeylere, Matbuata bir şey söylemedik değil mi?

— Dört gün evvel bir tebliğ hazırladım. «Dursun» dediniz.

— Fena mı etmişim? Hülâsası: «fol yok, yumurta yok» olan bizim tebliğ İmparatorların padişah ve hükümeti taziye haber-lerile bir günde çıkacak, dünyaya karşı muazzam bir rezalet olacaktı. Allah sakladı bizi... Sen şimdi valiye bir yeni şifre yazarsın. Derhal Sarıpınara basıp gider. Geç bile kaldı şimdiye kadar... Buradaki yeni vaziyeti biliyor. Oradaki de malûm. Ortalama bir hal yolu bulup bu işi oluruna bağlar... Canım bunca iş arasında bu teferruatı da ben mi düşüneceğim? Hadi, dediğimi yap. Yazdığını mutlaka göreyim. Mamafih ben çıkacağım, arkamdan telefon edersin. Şayet evde bulamazsan?.. Eh bula-mayıverirsin.. ben görmesem de olur. Bunlar küçük işler...

— Dahiliye nazın bürosunun gözünden kâğıtlar ve sigara kutuları alırken birdenbire durdu:

— Dur yahu,, asıl mühim meseleyi unuttuk. İane paraları yığılıp kalıyor...

— Ben de onu arzedecektim.

— Nereden arzedecektin? Sen de unuttun. Bunlar dehşetli bir yekûn tutuyor. Başka para değil ki, kullanacak yer bulamayınca fasıl değiştirtelim... Hakikaten bu

Вы читаете Değirmen
Добавить отзыв
ВСЕ ОТЗЫВЫ О КНИГЕ В ИЗБРАННОЕ

0

Вы можете отметить интересные вам фрагменты текста, которые будут доступны по уникальной ссылке в адресной строке браузера.

Отметить Добавить цитату